1 Aralık 2016 Perşembe

BODRUN; Bir yoldan çıkma hikayesi

Yaz boyunca Antalya’nın kavurucu sıcağında uzun koşular yapamadım. Artık sıcaklar bitmiş olmasına rağmen içimden uzun koşulara çıkmak hala gelmiyor. Her gün en az 1 saatimi spora ayırıyorum. Zamanla ilgili bir bahanem olduğunu da söyleyemeyeceğim. Çocuk gibi sadece istemiyorum demeyi de kendim için yeterli bulmuyorum. Tamamen fiziksel yaşayan bir insanım. Yani dokunarak anlayabiliyor, yaşayarak öğrenebiliyorum her şey olabildiğince somut olmalı benim için. Kafada kurgulama ve soyut düşünebilme yönünden zayıfım. Bir işe başlarım ve sorunlar ile karşılaştıkça  üstesinden gelmeye çalışırım.  İşte bu sebepten uzun koşuları neden yapamadığımı anlamam için önce uzun bir koşuya çıkmam lazımdı. Bunu Bodrum’da gerçekleştirmeye karar verdim. Patika koşuları bu anlamda biçilmiş kaftan çünkü hızdan ziyade dayanıklılık daha ön plandadır. Yaptığım çoklu sporların bu anlamda beni ne kadar geliştirdiğini görmek de iyi olacaktı.



Bodrum’a yarıştan önceki akşam geldik. Sezon dışında ilk kez geldiğim Bodrum küçük bir tatil kasabası kimliğine geri dönmüştü. Kötü bir turizm sezonu sonrası o kadar yarışmacıyı Bodrum’a taşıdığı için BODRUN’nın önemi yadsınamaz. Unlimited Academy’e bu tip organizasyonların düzenlenmesi konusunda öncülük ettiği için ekmeğini turizmden kazanan bir ailenin ferdi olarak teşekkür etme ihtiyacı duyuyorum.
 Yarış sabahı Antalya Runners da ki diğer arkadaşlarım ile birlikte ilk işimiz kitlerimizi almak için başlangıç noktasına gitmek oldu. Belirtilen noktada sorunsuz şekilde yarış numaralarımızı ve tişörtlerimizi aldık. Hiç kimse sağlık raporu veya lisansımı sormadı.Daha sonra bazı arkadaşlarıma sorulduğunu bazılarına sorulmadığını öğrendim. Halbuki çoğumuz son güne bıraktığımız için nasıl streslenmiştik. Sonra otelimize geri dönüp yarış öncesi son hazırlıklarımızı yapmak için odalarımıza çekildik. Otel odalarından hazır bahsetmişken yazlık beldelerde yorgan battaniye her otelde bulunmayabilir. Yarış sabahı kurumuş bir boğaz konusunda klimanın insafına kalmak istemiyorsanız kalacağınız otelden rezervasyon öncesi bilgi almanızı öneririm.

Yarışma  başlangıç noktası biz geri döndüğümüzde hareketlenmeye başlamıştı. Çok fazla tecrübem olmamasına rağmen patika yarışlarında son dakikalarını çoğu sporcuların çantaları ile haşır neşir olarak geçirdiğini görüyorum. Ben de bunun bir parçası olarak varlığından son derece mutsuz olduğum sırt çantamın içindeki enerji verici gıdalar, kıyafet gibi fazlalıkları organizasyon masasına bitiş noktasında geri almak üzere teslim ettim.  23K gibi patika yarışı ortamında kısa sayılacak bir mesafe koşulacak olsa da organizasyon tarafından diskalifiye, zaman cezası ile göz korkutuluyordu. Çok terleyen ve az yükle koşmayı tercih eden biri olarak zorunlu malzemelerin hepsi ve 1lt su ile koşmak beni rahatsız ediyordu.
Bu organizasyonun en canımı sıkan kısmı çok tecrübeli bir organizasyon ekibi olmasına rağmen gerekli çanta kontrollerinin tüm yarış boyunca yapılmamış olmasıdır. Kuralı koyanın takipçisi de olması taraftarıyım. Yarışma esnasında iddialı olan birçok koşucuyu çantasız yanımdan koşup geçerken gördüm. Tecrübesi az veya hiç olmayan çoğu koşucu da benim gibi ful teçhizat başlangıç noktasındaydı. Tam tersi olması gerekmez miydi? Nasıl olsa “Türke bir şey olmaz” diyerek bu konuyu kapatmak istiyorum.
Yarış başlangıç noktasından arka sıralarda çıkmayı tercih ettim. Kısa olan başlangıç düzlüğünde hızlı koşacağımı bildiğimden tırmanışlara nefes nefese girmek istemiyordum. Start kalabalığının içinde kendimce bir tempo tutturup ilerlemeye başladım. Çabuk kesilmemem için önceden de beni hep uyaran Antalya Runners dan arkadaşım Ibrahim Baykal’ın arkamdan Zeynocan yavaş seslenişleri ile ilk diken-rampa-taş üçlemesi ile karşılaştım. Yazının devamında kısaca “üçleme” yazdığımda, rampa yukarı çıkarken veya inerken dikenli bitkilerin arasından geçip ciyak ciyak bağıran, yerdeki taşlık zemine ayağı takılan, bileği burkulan Zeynocanı hayal etmenizi istiyorum. Zaten yarış tanıtım videolarından ve Bodrum tabiatından bizi neyin beklediğini biliyorduk, surpriz ve beklenmedik bir durum olarak bunu karşılayanlar yarış öncesi gerekli araştırmayı yapmamış demektir. Bu yarışa önümüzdeki yıllarda katılacak olanlara tavsiyem dikenler ve taşlık yollar yüzünden şort ve kısa kollu tişört yerine uzun kollu tişört veya kolluk kullanıp, yırtılma ihtimalini göze alabileceğiniz uzun tayt,çorap ve ayakkabı ile yarışa katılması şeklinde olacak.
Hiçbir sorun yaşamadan son derece yeterli işaretlemeler ile yarışın ilk yarısını İbrahim ve Serhat ile bitirdik. Çok geniş ve taşlık geniş bir yolda takılırız korkusuyla gözümüzü yerden kaldıramıyorduk. İlerlediğimiz yol küçük bir patika değildi, bir arabanın geçebileceği genişlikte, kıvrılarak tüm tepe boyunca en az birkaç kilometre devam ediyordu. Kemal Hocam ve arkadaşları bizi yakalayıp geçtiler biz de onların liderliğinde yolumuza devam ederken önümüze daha dar bir yoldan çıkan sporcular çıktı. İşte o an rotadan çıktığımızı fark edip gerisin geri koşmaya başladık. Kemal Hocaya bir kez seslendim ama sesimi duyuramadım.  Geri dönüp hızımı arttırdım, yaklaşık 400 mt geride birçok sporcunun daha önce gözümden kaçan levhadan içeri dar patikaya döndüğünü fark ettim. Benim için yarışın dönüm noktası bu an  oldu. Beni geçenleri yakalamak için rampa çıkışta gereksiz yaptığım hızlanma yüzünden şimdiye kadar yaşadığım en sancılı dalak şişmesini yaşadım. Koca bir taş yutmuşum hissi veren bu acı en az 1 km yol koşmak için müsait olsa bile yürümeme neden oldu. Üçlemeden hızlı geçtiğim için bacağımdan derin bir çizik aldım. Tadım kaçtı, yarışın geri kalanında daha temkinli devam ettim. 
Yeni yarış partnerim Özgür oldu. Antalya’ dan Bodrum’a beraber seyahat ettik ve benim için bu yarışın en güzel taraflarından biri onu tanımak oldu. Yarışın son kilometrelerinde dönüş yoluna geçmiş 50K sporcuları ile karşılaştık. Bizim ekipten sadece Emine 50K koşuyordu. Bizim keşke şu koyun tadını çıkarsaydık dediğimiz yerde yarış sonrası onun denize girmiş fotolarını görmek en azından birimizin doğanın tadını çıkarmış olması sevindirdi. Çünkü çoğu yerde taşlara takılacağım korkusuyla gözümüzü yerden kaldıramıyorduk. Zaten rotadan çıkmam kafamı kaldırıp, kocaman tabelayı görmediğim için olmuştu.
Özgür’ün ilk patika yarışı tecrübesine ortak olmak beni tekrar yarış konusunda motive etti. Yeni başlayan biriyle sohbet etmek, onu koşarken gözlemlemek, neden artık uzun koşamadığımın sebebini bulmama da yardımcı oldu. Sebebi hiçbir program takip etmememdi. Hiçbir zaman da etmedim. İstediğim hızda, istediğim mesafeyi 2 yıldır sadece o günkü motivasyonuma göre koşup duruyorum. Bu yarış misyonunu tamamladığına göre bitirmenin de zamanı gelmişti.

Üçlemeler ile dolu bu yarışı Sapanca ya göre daha zor ve sakatlık riski yüksek ama mevsim olarak daha avantajlı buldum. İşaretlemeler ve su istasyonları gayet yeterliydi. Yarış boyunca sırt çantamda ki sudan çok az içtim, sadece 1 adet hurma ve 2 adet badem tükettim. 23K genel kategoride 8, yaş gruplarında 4. oldum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder