Yol koşuları ile pist yarışlarına katılmak arasında kararsız
kaldığım bir dönemde 6 ay kadar bir sakatlık yaşadım. Bu süre zarfında düşük
tempo yaptığım antrenmanlar boyunca ne istediğime karar vermek için düşünme
fırsatım oldu.
Pist yarışlarına katılımın az olması, kısıtlı birkaç yarışın
olması, yakıtı çabuk bitecek bir motivasyon kaynağı gibi geliyor. Önümüzdeki
yıl kuvvet antrenmanlarına ağırlık verip kendimi denemeyi gene de düşünüyorum.
İlk olarak lise yıllarımdaki kros yarışlarında hissettiğim
sonrasında Runatolia, Wingsforlife, ST.
Petersburg Beyaz Geceler, Gelibolu ve diğer birkaç yarışta tekrar hissetiklerimin
adını sonunda koyabildim; kalabalıklarda
asfaltta koşmak istemiyorum. Biran evvel bitsin istiyorum. Bu da aktif olarak
koşuya başladığım bu ilk yılda beni mesafeden çok sanki hız odaklıymışım gibi
bir yanılgıya düşürdü. Aslında sadece
önüme baktığımda karşımdakinin ensesini, yere baktığımda asfalt görmek
istemiyordum. Koşmak ile ilgili bir
sıkıntı yoktu. Artık kendimi yarışmacı
değil, sadece koşucu gibi hissediyordum.
Önceki yaz koşu grubumuz Antalya Runners dan birçok
arkadaşımın denediği benim çok
sıcaklarda yapılması sebebiyle çekimser kaldığım, ultra maraton yarışları ile tanışmam böyle
bir ruh halindeyken oldu.
Mart ayı gibi doğanın yeni yeni uyandığı, evime bir saat mesafede şuana kadar hiç koşmadığım kadar çok, 35K – ki bu ultra maraton mesafesi bile değil – doğada koşmak konusunda kafamdaki önyargıları ve duvarları yıkmak adına Manavgat Nashira Ultra Maratonuna katıldım.
Şimdiye kadar yol koşularında bu kadar çok hissetmediğim rampa çıkış ve inişlerle ilk tanışmam bu
yarışta oldu. Kıyafet, ekipman, doğru ayakkabı seçimi, su tüketimi ki bence en
önemli madde bu, gıda takviyesi seçimlerinin
önemini ufaktan da olsa bu yarışta anladım. Bu tip konular aslında benden daha
bilgili ultra maraton koşucularının deneme yanılma yoluyla çözdüğü, paylaşımda
bulunabileceği konular. Tek tavsiyem bir ultra maraton organizasyonuna
katılmadan önce mutlaka daha önce o yarışa katılmış deneyimli koşucuların yarış
raporlarını okuyun. Sadece organizasyonun tanıtım amaçlı youtube videolarını seyredip,
web sayfasındaki parkur bilgileri ile yetinmeyin.
Nashira Ulta Maratonu ilk kez yapıldığı için benim böyle bir
şansım olmadı. Sadece cut off a yakalanmadan bitirmek hedefi ile koştuğum bir
yarış olduğu için, ilk hedefim tekrar sakatlanmamak, sonraki hedefim
kaybolmamak, son olarak da keyif almaktı amacım. Uzun mesefelerde insan bu kadar uzun saatler koşunca ne düşünür
ne hisseder bilemediğimden yanımda beraber koşacağım biri olmazsa çok
sıkılacağımı düşüyordum. Kulaklık, müzik önemliydi ne hissedeceğimi
bilemediğimden playliste ne varsa doldurdum.
Ön yargılarımdan bir diğeri de doğada koşmanın güvenli
olmayacağı yönündeydi, aman ormancı canım ormancı. Köpek çıksa beni ısırsa halim
ne olurdu? Şuracıkta bayılsam kalsam
ambulans da gelmezdi. Doğada zannettiğim
kadar yalnız olmadığımı, son derece yardımsever, her an senin ile sohbete
hazır, tecrübesizliğini anlayıp sana yol göstermeye hazır ultra maratoncular
ile henüz tanışmamıştım.
Anlayacağınız üzere doğa benim tek başıma idare edebileceğim
bir konfor alanı değildi. O küçücük Kalenji sırt çantasının içine köpek
düdüğünden, yedek şarja, iç çamaşırından çoraba tam takım kıyafet, terlik, (evet
terlik)
güvenliğimi sağlamak için çakı?! ve hep birlikte piknik yapabileceğimiz kadar
çok gıda ile adeta koşan manav şeklinde 35K yarışına hazırdım. Halimdeki tuhafligi
tecrübeli koşucuların 35K için hazırladıkları hafif çantaları görünce anladım. Zaten
yarış sonrası yaşadığım tek sıkıntı çantanın aşırı ve dengesiz yüklenmesinden
ötürü sırtımın tahriş olmasıydı, 4 ay geçti hala izi var.
O çantayı 2 tane jel dışında hiç kullanmadım, elimdeki
şişeden su içtim, istasyonlar yiyecek içecek bakımından çok zengindi ve rotaya göre öyle güzel konumlamıştı
ki tam dinlenmeye ihtiyaç duyduğum anda bir istasyon beliriyordu.
Tecrübesizlikten dolayı 11K daki CP de
çok vakit kaybettim, sandım ki herkes orada bir soluklanıyor, gelsin sular,
gitsin muzlar takılıp sonra devam ediyor. Rahatlıkla koşuya devam edebilecek
durumdayken orada kaybettiğim 15 dakikaya yarış bittiğinde çok üzüldüm.
Müzik dinlemek hiç aklıma gelmedi, doğa, patikalar, suyun ve
kuşların sesleri yarışın atmosferinin bir parçasıydı ve bunu kaçırmak büyük
talihsizlik olacaktı. Son 10K da biraz yalnız kalmak istedim ve CP da arkadaşlarımdan
ayrıldım. Tüm önyargılarımdan kurtulmuş ve aradığını bulmuş olmanın rahatlığı
ile doğadaydım. Bu çıktığım yokuşun ardında, şu tünelin ötesinde ne var acaba
dediğim anda Nashira ağzıma bir kaşık bal sürüp bitti. Ruhumu terbiye etmeye
başlamamam; kontrol meraklısı hallerimden
sıyrılıp, herşeyin tam veya öngürebilir olmasa da çözülebilir, çözülmese de
kabul edilebilir olduğunu öğrenmeye bu ilk doğa yarışımda başladım.
Genel
kategoride 5. Yaş gruplarında 3. olarak yarışı bitirdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder