28 Temmuz 2016 Perşembe

NASHIRA ULTRAMARATONU Kafeste büyüyen kuşlar uçmayı hastalık sanırlar...

Yol koşuları ile pist yarışlarına katılmak arasında kararsız kaldığım bir dönemde 6 ay kadar bir sakatlık yaşadım. Bu süre zarfında düşük tempo yaptığım antrenmanlar boyunca ne istediğime karar vermek için düşünme fırsatım oldu.
Pist yarışlarına katılımın az olması, kısıtlı birkaç yarışın olması, yakıtı çabuk bitecek bir motivasyon kaynağı gibi geliyor. Önümüzdeki yıl kuvvet antrenmanlarına ağırlık verip kendimi denemeyi  gene de düşünüyorum.
İlk olarak lise yıllarımdaki kros yarışlarında hissettiğim sonrasında Runatolia, Wingsforlife,  ST. Petersburg Beyaz Geceler, Gelibolu ve diğer birkaç yarışta tekrar hissetiklerimin  adını sonunda koyabildim; kalabalıklarda asfaltta koşmak istemiyorum. Biran evvel bitsin istiyorum. Bu da aktif olarak koşuya başladığım bu ilk yılda beni mesafeden çok sanki hız odaklıymışım gibi bir yanılgıya düşürdü.  Aslında sadece önüme baktığımda karşımdakinin ensesini, yere baktığımda asfalt görmek istemiyordum.  Koşmak ile ilgili bir sıkıntı yoktu. Artık kendimi  yarışmacı değil, sadece koşucu gibi hissediyordum.
Önceki yaz koşu grubumuz Antalya Runners dan birçok arkadaşımın denediği benim  çok sıcaklarda yapılması sebebiyle çekimser kaldığım,  ultra maraton yarışları ile tanışmam böyle bir ruh halindeyken oldu. 

Mart ayı gibi doğanın yeni yeni uyandığı, evime bir saat mesafede şuana kadar hiç koşmadığım kadar çok, 35K – ki bu ultra maraton mesafesi bile değil – doğada koşmak konusunda kafamdaki önyargıları ve duvarları yıkmak adına Manavgat Nashira Ultra Maratonuna katıldım.
Şimdiye kadar yol koşularında bu kadar çok hissetmediğim  rampa çıkış ve inişlerle ilk tanışmam bu yarışta oldu. Kıyafet, ekipman, doğru ayakkabı seçimi, su tüketimi ki bence en önemli madde bu,  gıda takviyesi seçimlerinin önemini ufaktan da olsa bu yarışta anladım. Bu tip konular aslında benden daha bilgili ultra maraton koşucularının deneme yanılma yoluyla çözdüğü, paylaşımda bulunabileceği konular. Tek tavsiyem bir ultra maraton organizasyonuna katılmadan önce mutlaka daha önce o yarışa katılmış deneyimli koşucuların yarış raporlarını okuyun. Sadece organizasyonun tanıtım amaçlı youtube videolarını seyredip, web sayfasındaki parkur bilgileri ile yetinmeyin. 
Nashira Ulta Maratonu ilk kez yapıldığı için benim böyle bir şansım olmadı. Sadece cut off a yakalanmadan bitirmek hedefi ile koştuğum bir yarış olduğu için, ilk hedefim tekrar sakatlanmamak, sonraki hedefim kaybolmamak, son olarak da keyif almaktı amacım. Uzun mesefelerde  insan bu kadar uzun saatler koşunca ne düşünür ne hisseder bilemediğimden yanımda beraber koşacağım biri olmazsa çok sıkılacağımı düşüyordum. Kulaklık, müzik önemliydi ne hissedeceğimi bilemediğimden playliste ne varsa doldurdum.

Ön yargılarımdan bir diğeri de doğada koşmanın güvenli olmayacağı yönündeydi, aman ormancı canım ormancı. Köpek çıksa beni ısırsa halim ne olurdu?  Şuracıkta bayılsam kalsam ambulans da gelmezdi.  Doğada zannettiğim kadar yalnız olmadığımı, son derece yardımsever, her an senin ile sohbete hazır, tecrübesizliğini anlayıp sana yol göstermeye hazır ultra maratoncular ile henüz tanışmamıştım.

Anlayacağınız üzere doğa benim tek başıma idare edebileceğim bir konfor alanı değildi. O küçücük Kalenji sırt çantasının içine köpek düdüğünden, yedek şarja, iç çamaşırından çoraba tam takım kıyafet, terlik, (evet terlik) güvenliğimi sağlamak için çakı?! ve hep birlikte piknik yapabileceğimiz kadar çok gıda ile adeta koşan manav şeklinde 35K yarışına hazırdım. Halimdeki tuhafligi tecrübeli koşucuların 35K için hazırladıkları hafif çantaları görünce anladım. Zaten yarış sonrası yaşadığım tek sıkıntı çantanın aşırı ve dengesiz yüklenmesinden ötürü sırtımın tahriş olmasıydı, 4 ay geçti hala izi var.
O çantayı 2 tane jel dışında hiç kullanmadım, elimdeki şişeden su içtim, istasyonlar yiyecek içecek bakımından çok  zengindi ve rotaya göre öyle güzel konumlamıştı ki tam dinlenmeye ihtiyaç duyduğum anda bir istasyon beliriyordu. Tecrübesizlikten dolayı  11K daki CP de çok vakit kaybettim, sandım ki herkes orada bir soluklanıyor, gelsin sular, gitsin muzlar takılıp sonra devam ediyor. Rahatlıkla koşuya devam edebilecek durumdayken orada kaybettiğim 15 dakikaya yarış bittiğinde çok üzüldüm.
Müzik dinlemek hiç aklıma gelmedi, doğa, patikalar, suyun ve kuşların sesleri yarışın atmosferinin bir parçasıydı ve bunu kaçırmak büyük talihsizlik olacaktı. Son 10K da biraz yalnız kalmak istedim ve CP da arkadaşlarımdan ayrıldım. Tüm önyargılarımdan kurtulmuş ve aradığını bulmuş olmanın rahatlığı ile doğadaydım. Bu çıktığım yokuşun ardında, şu tünelin ötesinde ne var acaba dediğim anda Nashira ağzıma bir kaşık bal sürüp bitti. Ruhumu terbiye etmeye başlamamam;  kontrol meraklısı hallerimden sıyrılıp, herşeyin tam veya öngürebilir olmasa da çözülebilir, çözülmese de kabul edilebilir olduğunu öğrenmeye bu ilk doğa yarışımda başladım. 
Genel kategoride 5. Yaş gruplarında 3. olarak yarışı bitirdim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder